konumu ve tarihi

Coğrafi Konumu

Antalya ili, Alanya ilçesi sınırlarında yer alan kent, ilçe merkezinden yaklaşık 20 km uzaklıkta, bölge halkının Asar Tepe olarak adlandırdığı bir tepenin zirvesi ve onun kıyıya uzanan eteklerinde kurulmuştur. Kentin merkezi, denizden 400 m yükseklikte ve etkileyici bir manzaraya sahiptir. Günümüzde kente gelenleri ve bizleri etkileyen bu manzara, antik dönemde güvenlik açısından büyük avantaj sağlamıştır. Öyleki bu yüksek konum, batıda Alanya’dan (Korakesion), Mahmutlar’a (Nauloi?), doğuda ise Gazipaşa (Selinus/Traianopolis) kıyısından ve Demirtaş’a kadar geniş bir alanı kontrol altında tutma imkânı vermiştir.

Syedra, antik çağda Pamphylia ve Kilikia Bölgesi’nin kesişim noktasında yer aldığından kimi zaman Pamphylia, kimi zaman da Kilikia Bölgesi’nde yer almıştır. Bir dönem de Isaura Bölgesi’ne dahil edilmiştir. Syedra’nın bölge değişiklikleri hakkında antik kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler şunlardır: Cladius Ptolemaeus, Syedra’nın Pamphylia eyaletine bağlı kıyı kentleri arasında olduğundan bahsetmiş, Dağlık Kilikia’nın (Kilikia Thracia), Syedra’dan itibaren başladığını söylemiştir. MS 6. yüzyıl coğrafyacılarından Stephanos Byzantinos’da Syedra’yı Isaura kent listesinde saymıştır. Hierocles ve Pseudo-Epiphanius’da yine Syedra’yı Pamphylia eyalet listesinde göstermişlerdir. Kentin komşularına baktığımızda batıda sırayla Nauloi (Naula), Laertes, Korakesion ve Hamaxia, doğusunda Iotape, Selinus ve Antiochia ad Cragum kentleri yer almaktadır.

Syedranın Tarihi

Anadolu´nun güney kıyılarındaki kentler, deniz ticaretinde önemli birer liman özelliğine sahiptirler ve bu özellik Bronz Çağı’na dek geriye gitmektedir. Syedra limanı açıklarında bulunan Bronz Çağı’na ait buluntular kentle ilgili miydi? bunu tam olarak söylemek mümkün olmadığından Syedra’nın bu dönemde var olduğunu iddia etmek gerçekten zordur. Jak Yakar, Hitit İmparatorluğu’nun yıkılışından sonraki süreçte sosyo-ekonomik açıdan ticaret merkezlerine ya da limanlara bağlı olan kırsal toplulukların, bağımsız şekilde yeniden örgütlenmek zorunda kaldıklarını belirtmiştir. Syedra’nın bu örgütlenme sürecine en erken MÖ 9. yüzyılda başladığını Kilikia ve Kıbrıs kökenli seramikler ile söylemek mümkün gözükmektedir. Syedra hakkında antik kaynaklardan elde edilen veriler yetersizdir. Ancak diğer kentler hakkında elde edilen bilgiler bize Syedra tarihi için az da olsa ipucu vermektedir. Herodotos’a göre Pamphylia, Kroisos döneminde Lydia Krallığı hakimiyetindeydi. Bu hakimiyetin Babil kroniklerine göre MÖ 557-556 yıllarında Salame (Selinus) kentine kadar olduğu bilinmektedir. Bu durumda Selinus’un batısında kalan Syedra’da MÖ 6. yüzyıl ikinci çeyreğinde Lydia hakimiyeti altındaydı. Kısa bir süre sonra, MÖ 546 yılında, doğuda güçlenen Persler, Lydia Krallığını yıkmış ve Anadolu’yu ele geçirmiştir. Bu süreç Büyük İskender’in, MÖ 333 yılında Pers İmparatoru III. Darius’u yenmesine kadar sürmüştür. Büyük İskender’in ölümü üzerine imparatorluğu onun generalleri arasında paylaşılmıştır. Sürekli savaşların yaşandığı bu dönemde bölge önce Ptolemaioslar’ın, MÖ 197’de de Seleukoslar’ın eline geçmiştir. Kısa süre sonra Seleukoslar’ın bölgedeki egemenliği Roma ve Pergamon tarafından kırılmış, Magnesia Savaşı sonrasında MÖ 188’de yapılan Apameia Antlaşması ile Seleukoslar Batı Kilikia ve Pamphylia’dan çekilmeye başlamışlardır. MÖ 133 yılına gelindiğinde de Pergamon kralı III. Attalos’un ölümüyle Anadolu’daki toprakları, Romalılar’ın eline geçmiştir. MÖ 2. yüzyıl sonlarına gelindiğinde bölgede Roma’nın otoritesini tam anlamıyla sağlayamaması, Seleukoslar’ın da gücünü yitirmeye başlaması ile özellikle Kilikia’nın batısında (Dağlık Kilikia-Kilikia Tracheia) korsan faaliyetleri oldukça artmıştır.  MÖ 1. yüzyıl başlarında Syedra’nın korsan faaliyetlerinden etkilendiğini ve bu olaya aradığı çözümü, Klaros Apollon’un kehanetine danışarak bulmaya çalıştığı yazıttan anlamaktayız. Bölgede korsan tehlikesi MÖ 67 yılında Pompeus Magnus tarafından ortadan kaldırılmıştır. 

Geç Hellenistik Dönem’de kentin ismi dramatik bir olayla gün yüzüne çıkmıştır. Roma’nın önemli askeri ve politik bir karakteri olan Akdeniz’de korsan tehlikesini ortadan kaldıran Pompeius Magnus, Julius Caesar ile giriştiği savaşı kaybedince MÖ 48’te Mısır’a kaçmaya karar vermiş, Mısır’a gitmeden önce Anadolu’da son durağı Syedra limanı olmuştur.  Pompeius Magnus Mısır’a gittiğinde öldürülmüştür. Roma iç savaşları sırasındaki karışıklığın ardından, Anadolu´nun güney kıyılarında uzun bir barış dönemi başlar. Syedra bu sürecin başlarında, İmparator Tiberius zamanında kendi sikkesini basan civardaki ilk kenttir. Sikkelerin arka yüzünde “CΥEΔΡE/Syedre” veya “СΥΕΔΡΕΩΝ- СΥƐΔΡƐΩΝ/Syedreon” lejantları görülmektedir

MS 2. yüzyıl artık imparatorluğun tümüne hâkim olan barış ve refah dönemi Syedra ve çevresinde de hissedilmektedir. Bu dönemde yapılaşma artmıştır. Syedra’da görkemli yapıların büyük bölümü bu tarihte yapılmıştır. Bu refah döneminde Kilikia Bölgesi’nde çok sayıda spor oyunları düzenlenmiştir. Oyunlarla ilgili yazıtların çoğunluğunun Syedra’da bulunması kentin spor oyunlarında bölgede çok aktif rol aldığını göstermektedir. Syedra’da bulunan yazıtların çoğunda agonlar ve ödül alan kişilerin adları geçmektedir. 

Syedralılar’ın, Septimius Severus’un Pescennius Niger ile taht mücadelesinde Severus’u desteklediğini ve onun yanında yer aldığını gösteren bir yazıt, MS 2. yüzyıl sonu ile 3. yüzyılın başlarında kentin Roma İmparatoru ile iyi ilişkiler içerisinde olduğuna işaret etmektedir. 

MS 3. yüzyıl’da Roma’nın hakimiyetini kesintiye uğratan Sasani akınları olmuştur. İmparator Valerianus’un esir düştüğü savaşta Suriye ve Kilikia ele geçirilir. Selinus’a kadar ilerleyen Sasaniler, düzenin bozulmasına yol açmış ve bunun kalıcı sonuçları olmuştur. Aynı dönemde Gotlar ve Palmyra kraliçesi Zenobia Anadolu’ya girer ve kıyılar deniz korsanları (Skythler ve Alaniler) tarafından tutulur. İsauria’nın dağlık alanlarında yaşayan halk isyan eder ve zengin kıyı bölgelerine hücum eder. Bu isyanlarda İmparator Probus tarafından bastırılır. MS 3. yüzyıl, Gallienus döneminde Syedra’nın sikke basımı, diğer kentlerden biraz daha geç olmak üzere sona erer.

Diocletianus’ın (MS 285-305) eyalet düzenlemeleri sonrasında Syedra, Pamphylia’nın İsauria Eyaleti sınırındaki en doğu kıyı şehridir. Bu döneminde enflasyon, vergi yükü, bürokratik yükler, ekonomik kriz, kente göç ve Hıristiyanlar’a yapılan baskı nedeniyle bir kriz evresi olarak değerlendirilmesi mümkündür. 

MS 325’te toplanan Nikaia Konsili’ne Pamphylia, Isauria ve Kilikia’yı kapsayan kıyı bölgesinden sadece Perge, Magydos, Aspendos, Syedra, Antiokheia ve Tarsus katılmıştır. Syedra bu listede Isaura kenti olarak gösterilmiş ve Syedralı Nestor, piskopos olarak bu toplantıda yerini almıştır. MS 451’de toplanan Khalkedon Konsili’nde Syedra, piskopos Gaius tarafından temsil edilmiştir. Bölgede MS 4. yüzyılın ikinci yarısı ile başlayan ve MS 5. yüzyılda daha belirgin hissedilen bir refah dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde yeni yapılar eklenmiş, kiliseler yapılmıştır. Bu refah dönemi ikinci bir Sasani saldırısı ile sona ermiştir. Bu saldırılar sırasında Antiokheia ve Kilikia´nın doğusu tahrip edilir. Sasani saldırılarının hemen ardından Arap akınları başlar. Araplar, M.S. 677/678´de Konstantinopolis´i ele geçirmek amacıyla ilerlerken yolları üzerindeki tüm kentleri yağmalamıştır. MS 692’de Konstantinopolis’teki konsil toplantısına Syedra’dan piskopos George katılmıştır. Kent bu tarihte de Pamphylia eyalet listesinde yer almaktadır. I. Haçlı seferinde (MS 1096-1099) denizde ve kıyılarda bir canlılık sözkonusudur. Bölgede adı geçen kaleler arasında Syedra’nın bulunmaması kentin küçülmesi, kıyı ile bağlantısının azalması ve denizden ulaşımının zor olması nedeniyle olabilir.  Bununla birlikte MS 12. yüzyıla kadar piskoposluk listelerinde Syedra’nın adı geçmeye devam etmektedir. Kentte MÖ 9. yüzyıldan itibaren süregelen yerleşik yaşamın son izleri az sayıdaki Anadolu Selçuklu Seramiğidir. Bu dönemde Syedra yine konumu sayesinde Alanya Kalesi’nin güvenliğini sağlayan bir uç kale görevi üstlenmiş olabilir.

Syedra’nın İsmi: Kentin ismi üzerine iki görüş ön plana çıkmaktadır. İlk görüş kentin yakınında yer alan Sedre Çayı’nın kente ismini verdiği yönündedir. Diğer bir görüş, bölgenin gemi yapımında kullanılan Sedir ağaçları ile tanınmasından ve ismin sedir ağaçlarından geldiği yönündedir.